Mimar Sinan ve Osmanlı Mühendisliği: Taşa Ruh Vermek
Mimar Sinan'ı sadece bir mimar olarak tanımlamak, ona yapılacak en büyük haksızlıktır. O, aynı zamanda bir inşaat mühendisi, bir şehir plancısı, bir lojistik uzmanı ve bir estetik dehasıydı. 50 yıllık baş mimarlık kariyerinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun siluetini sonsuza dek değiştirdi. "Koca Sinan", sadece bina yapmadı; bir medeniyetin taşa kazınmış kimliğini inşa etti.
Statik Deha: Kubbe Sorunu
Ayasofya, yüzyıllar boyunca aşılamayan bir kubbe açıklığına sahipti. Bir meydan okuma gibi şehrin tepesinde duruyordu. Sinan'ın ömrü, bu meydan okumayla, yani boşluğu örtmekle geçti.
Süleymaniye ve özellikle "ustalık eserim" dediği Selimiye'de, kubbeyi taşıyan fil ayaklarını (payandaları) duvarların içine gizleyerek veya dışarıya estetik bir şekilde taşıyarak, iç mekanda "tek parça" bir boşluk hissi yarattı. Ayasofya'da kubbe ağırlığı yan duvarlara binerken, Sinan yükü kemerler ve payandalarla zemine o kadar zarif indirdi ki, içerideki insan tonlarca ağırlığın altında olduğunu unuttu.
Selimiye'de 31 metrelik kubbeyi 8 sütun üzerine oturtarak, Ayasofya'nın "merkezi plan" hayalini gerçekleştirdi ve onu geçti.
Akustik ve Havalandırma: Görünmez Teknoloji
Süleymaniye Camii'nin akustiği, bugün bile hayranlık uyandırır. Mikrofonun olmadığı bir çağda, imamın sesinin en arka safa kadar net gitmesi gerekiyordu. Sinan, kubbenin eteklerine, ağızları içeriye bakacak şekilde yerleştirdiği 65 adet boş küp (rezonatör) ile sesi caminin her köşesine eşit dağıtmayı başardı.
Daha da ilginci, kandillerden çıkan isin duvarları ve o muhteşem hat yazılarını kirletmemesi için hava akımını hesapladı. Caminin içinde yarattığı hava sirkülasyonu ile tüm isi ana giriş kapısının üzerindeki "İs Odası"nda topladı. Bu is, en kaliteli mürekkep olarak kullanıldı ve o hatlar bu mürekkeple yazıldı. Bu, sürdürülebilir mühendisliğin 16. yüzyıldaki en zarif örneğidir.
Depreme Dayanıklılık: Raylı Sistem Efsanesi
Sinan'ın yapıları, İstanbul'un sayısız depremine rağmen yüzyıllardır ayaktadır. Halk arasında "raylı sistem kurmuş" gibi efsaneler dolaşsa da, gerçek mühendislik çok daha etkileyicidir.
Sinan, temelde kullandığı ardıç kazıklarla zemini güçlendirdi. Taşları birbirine bağlarken aralarına kurşun kenetler döktü. Bu, yapıya elastikiyet kazandırdı. Deprem anında bina sallanır, esner ama kırılmaz. Taşlar adeta dans eder. Sinan'ın zemin mekaniği konusundaki bilgisi, modern mühendisliğe taş çıkartır.
Sonuç
Sinan'ın eserleri, estetik ve fonksiyonun, sanat ve mühendisliğin ayrılmaz bir bütün olduğunun kanıtıdır. O, taşı sadece yontmamış, ona bir statik denge ve ruh vermiştir. Süleymaniye'ye baktığınızda sadece bir ibadethane görmezsiniz; bir imparatorluğun gücünü, bir mühendisin zekasını ve bir sanatçının kalbini görürsünüz.